
Her sene 18 Mart'ta Çanakkale'de şehid olan o kahraman ecdadımızı hayırla yâd ederiz.Lakin onları doğuran,büyüten ve onlara şehâdet ruhunu aşılayan cephe gerisindeki gizli kahramanları,eli öpülesi anneleri pek hatırlamayız.Oysa o annneler,gözleri gibi bakarak büyüttükleri ciğerpâresi olan evlatlarını,birdaha geri getiremeyeceklerini bile bile gözlerindeki yaşı yüreklerine akıtarak,saçlarına kına yakıp cepheye göndermişler.Biri Osman'ını,diğeri Hüseyin'ini,bir başka anne ise Hasan'ını din,vetan ve mukaddesat uğruna seve seve feda etmişlerdir.
İşte bu yiğit fedakar annelerden biri:
Bilecik İstasyonu'nda bir askeri tren harekete hazır vaziyette,artık son hazırlıklar yapılmaktaydı.Trenin tam karşısında,kapısı açık kırkbeşlik bir vagonun hizasında bir karaltı var,sanki oraya mıhlanmış vaziyette öylece duruyor.Bir komutan bu karaltıyı merak edip ne olduğunu anlamak istedi.Önce onu nöbet bekleyen bir asker zannetti ama yanına yaklaştığı vakit,beli sanki rükuda gibi bükülmüş,elindeki asaya dayanmış,sırtında ise bir torba olan yaşlı bir nine olduğunu gördü.Evladını cepheye göndermek için uğurlamaya gelmiş bir anne....
Hava yağmurlu olduğu için başındaki örtü ıslanmış ,çenesine,şakaklarına yapışmıştır.Şimşek çaktığı zaman meydana gelen ışıkla ortalık aydınlanınca,yaşlı kadın gözlerini vagonlara çeviriyor,sanki birini arıyordu.
(komutan nineye) Dedi ki:
-Ana bu yağmurun altında kimi bekliyorsun?
-Oğlum Hüseyin'imi yolcu edeceğim de onun için burdayım.
-Oğlun kimdir,nerelidir?
-Söğütün Akgünlü köyünden,Osmancığın ana vatanından Mahmud oğlu Hüseyin.
-Çağırayım mı,görmek istiyor musun?
-Çok iyi olur evladım.Ona iki çift lafım olacak,zahmet olmazsa çağırıver,sana duâ ederim.
Komutan vagona koştu,askerin künyesini okudu.Vagondan biri;
-Emret komutanım,Ben Mahmud oğlu Hüseyin,Söğüt Akgünlü'den!
-Gel oğlum anan gelmiş seni görmek istiyor!
Asker hemen vagondan atladı.Muhtereme validesinin yanına koşarak gitti.Hürmetle elini öptü,sarılıp kucaklaştılar.Yaşlı ana ciğerpâresi oğluna sıkı sıkı sarıldı.Onubir defa daha öptü,kokladı.Sonra yüz hatları keskinleşti kaşları çattıldı,gözlerini oğlunun gözlerine dikerek dedi ki:
-Oğlum,Hüseyin'im bak beni iyi dinle!Baban Dömeke'de,dayın Şıpka'da,abilerinse sekiz ay önce Çanakkale'de şehir düştüler.Son yiğidim,yongam sen kaldın.Eğer minarelerden ezan sesi kesilecekse,caminin kandilleri sönecekse,öl de geri dönme,yoksa sütüm sana haram olsun!Eğer yolun Şıpka'ya uğrarsa dayının ruhuna fatiha okumayı unutma!Haydi oğul,Allah(c.c.) yolunu açık etsin!...
Hüseyin bu sözleri saygıyla dinledikten sonra annesinin elini tekrar hürmetle öptü ve komutanını da selamlayıp kalkmakta olan trene bindi.
Komutan konuşulanları duymuştu.Yaşlı kadının ailesindeki bütün erkeklerin şehid olduğunu ve son yongasını da böylesine cepheye uğurladığını işitince şaşırmıştı.Yaklaşarak o yiğit anaya sordu:
-Ana demek ki sizin soyun erkekleri hep şehit oldu öyle mi?
-Yalnız bizim soy değil oğul.Elli yıldır köyümüzün mezarlığına erkek gömülmedi.Hep cephelerde şehid düştüler.Yeterki Din dursun da; varsın biz hep ölelim.
-Şimdi köyünüzde hiç erkek yok mu?..
Bu söz yaşlı kadına dokunur gibi oldu,şöyle haykırdı:
-Köyümüzde hep erkek dolu erkek!Bizi beğenemedin mi,bu güne kadar hangi işimiz geri kaldı?! Evvelden nasılsak yine öyleyiz,bağrımıza kara taş bağladık,düşman mağlub oluncaya kadar dayanacağız.Rabbim o günleri göstermeden canımı almasın!..
Bir milleti doğuran da annedir yaşatan da...şu perişan haldeki ümmetin de ayağa kalkması yine annelere bağlıdır.Zira"ÜMMET" kelimesi "ÜM" kökünden gelir."ÜM" Arapça anne demektir.Anne yani"ÜM" düzelirse ancak o zaman"ÜMMET" de düzelir.
Lalegül dergisi Mart 2015 Mustafa ÖZŞİMŞEKLER yazısından alıntıdır. |